Kullanıcı Girişi | Günün Haberleri | Dünden Kalanlar | Arşiv | İletişim
Yıldırım Türker
Kendi çocuklarınızdan utanın
Yıldırım Türker
Çocuk bayramlarında büyük taklidi yapmak zorunda bırakılan çocukların ülkesi.
20.03.2009 16:55:05

Bu haber Demo kullanımı ve test amacı ile girilmiştir.

Çocuk bayramlarında büyük taklidi yapmak zorunda bırakılan çocukların ülkesi. 

Bir an evvel büyüsünler, saflara katılsınlar, sürüden sayılsınlar diye bin bir işkenceden geçen bebeklere emanet edilmiş Cumhuriyet. 

Dayakla, soğukla, açlıkla, yoksunlukla büyüyen çocukların tuttuğu gelecek aynasında görünen nedir? 

Başbakan, ikide bir kaptığı çocuklarla poz veren, çocuk sever lider kisvesi altında meydanlarda oy meddahlığına soyunmuş. Biz zatıalilerinin ‘çocuk, kadın demeyeceğiz’ tehditlerini iyi hatırlarız. 

Şimdi yüzlerce çocuk hapisanelerde, terör örgütü militanı olarak yargılanıp hüküm giyiyor. 

Bunun ardında, 2006’da Terörle Mücadele Kanunu’nda (TMK) yapılan değişiklik yatıyor. TMK’de Haziran 2006’da yapılan değişiklikler sırasında, 15 yaşından büyük çocuklara yönelik kanun kapsamına giren suçlarla ilgili davaların da bu mahkemelerde görüleceği hükmü eklendi. Yine TMK’nin 13. maddesinde yapılan değişiklikle, 15 yaşından büyük çocuklar için “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez; verilen hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilemez ve ertelenemez” hale geldi. Böylece TMK ve CMK 15 yaşından büyük çocukları ‘çocuk’ olarak kabul etmezken, onların da yetişkinlerle aynı hükümler çerçevesinde yargılanmasının ve cezalandırılmasının önünü açtı. 

O günden bu yana farklı illerde eylemlere katıldıkları iddiasıyla yüzlerce çocuk hakkında ‘örgüt üyeliği’ suçlamasıyla davalar açıldı. 

Bu yıl da 15 Şubat öncesi sonrasında PKK lideri Abdullah Öcalan’la ilgili gösterilerde 100’den fazla çocuk gözaltına alındı. TMY ve TCK’deki terör suçlarından 2006 ve 2007’de 1 572 çocuk hakkında dava açıldı; 92’si Diyarbakır’da 174 çocuk mahkûm oldu. 

Burada bir soluk alıp size Azad bebeği hatırlatmak istiyorum. 

Biz onu çoktan unutmuştuk. O, vahşetlerden bir vahşet olarak solup gitmişti, belleğimizin gerçekle kurgu arasındaki o alacakaranlık bölgesinde. Okumuş olduğumuz abartılı bir sosyal gerçekçi öykü müydü; film desen bu kadarı olmaz. 

Yok, hani eski hamasi filmlerimizden; ‘gavur askeri Türk köyünü işgal eder’ sahnelerinden biri olabilirdi pekâlâ.
İlk olarak 1998 yılının nisan ayında tanışmıştık A. ile. Gözaltında anasıyla birlikte işkenceye maruz kaldığında 1,5 (bir buçuk) yaşındaydı. Annesi E.T. ile birlikte 96 Aralık ayında gözaltına alınmış, Terörle Mücadele Şubesi’nde 11 gün kalmıştı. ‘Örgüt üyeliği ve örgüte taban kazandırmak’ suçlarından idamla yargılandığı davada anası Türkçe bilmediği için Kürtçe tercüman aracılığıyla orada başlarına geleni anlatmıştı. Oğlunun elinde sigara söndürüldüğünü, tekmelendiğini, kendisiyle birlikte cinsel tacize uğradığını iddia ediyordu. İstanbul Tabip Odası, A.T.’yi muayene etmiş, işkence belgelenmişti. “Sinirlilik, polis gördüğünde ağlama, uykusundan korkarak uyanma, idrar ve dışkı kontrolünü kaybetme, yanında sigara içildiğinde ağlama ve ortamı terk etmek isteme” bulgularının yanı sıra raporda yazan şuydu: “Sol eldeki izlerin çocuğun elinde uygulandığı iddia edilen sigara söndürme eylemiyle uyumlu olduğu, çocuğun sıkıntı bozukluğu da dahil tespit edilen ruhsal bozukluk halinin işkenceden sonra meydana gelmesi tıbbi bilgi ve mantığa uygundur”. Azad bebek, ‘polisler cız yaptı’ diyordu.
Sonuçta işkence yaptığı iddia edilen polislere dava açılmadı! 

A.T., gördüğü işkenceden 2,5 ay sonra yuvaya gönderilmiş ve orada hiç konuşmamıştı. Daha sonra da sinirli, huzursuz bir çocuk oldu. Bazen cezaevinde anasıyla kalıyordu. Kekeliyor, sürekli ağlıyordu. İstanbul’da teyzesiyle kalan A.T., psikolojik tedavi gördü. Biraz toparlandı. Ama anasına hasretti. Nüfus cüzdanı olmadığı için okula kaydı çok güç oldu. Anasına mektup yazabilmek için okuma yazmayı bir çırpıda öğrendi. Ne var ki okulda arkadaşları ona ‘annesi katil’ diye sesleniyor, canını yakıyorlardı. Öğretmeninin ilgisiyle ayakta durabildi, kekemeliğinden kurtuldu. Ama uzun süre anasını ziyarete gidemedi. Çünkü ne anasının ne de kendisinin nüfus cüzdanı vardı. Onlar kayda düşmemiş canları bu memleketin. 

Henüz bir buçuk yaşındayken tekmelenen, yumuk elleri sigarayla dağlanan o Kürt çocuğu şimdi 12 yaşında. Nasıl bir dünya algısına sahiptir dersiniz? Geleceği üzerine nasıl hayaller büyütüyordur?
90 sonrası olağanüstü yoğunlukta göç alan Diyarbakır’ın sokaklarında, köylerinden koparılmış 10 bini aşkın yoksul çocuk üç beş kuruş para kazanıp evine ekmek götürebilmek için gece gündüz dolaşıyor. Onlar, kavruk savaş artıkları. Hiçbir zaferin, hiçbir barışın gölgesi düşmemiş üstlerine. Çöp karıştırıyor ve hayal kuruyorlar. Dünyanın bütün kıyılarındaki bütün savaşların sonunda şehirlerin, metropollerin hiçbir şey olmamış gibi ayakta duran vitrinlerinin hemen berisinde çöp karıştırıp hayal kuran çocuklar olmuştur. Üstelik savaş sürüyor, kan dinmek bilmiyor.
Anaları, babaları ile birlikte işkenceye alınmış, bebektir-çocuktur demeden ağır dayaklarla, sonsuz aşağılamalarla tımar edilmiş o çocuklar, Kürt oldukları için, savaşın tarafı ilan edildiler. Polislere taş atan çocuklar derdest edilip zindanlara yerleştiriliyor. 

Kürt sorununu böyle çözebileceğine inanıyor hâlâ askeriyle siviliyle muktedir zevat. 

Çocuklardan 20 yıl hapis cezasıyla yargılananlar var. 

Birkaç yıl önce Diyarbakır’da sokaklarda gördüğümüz kâğıt mendil satan, ayakkabı boyayan çocukların fotografları ve yazdıklarından oluşan bir kitap yayımlanmıştı: ‘Düşler ve Sokaklar’ adında. Oradaki çocuklardan birinin yazdıklarını hiç unutmuyorum. 

9 yaşındaki 3. sınıf öğrencisi, ayakkabı boyacısı A.G.’nin yazdıklarını. Onun yorgunluğu, hayatımızın cehennemini resmediyordu: “Ben cennete gitmek istiyorum. Orada kuşlar, kelebekler, güzel renkli çiçekler mis gibi kokuyor. Orada elma, portakal, muz, kivi, her türlü meyve yemek istiyorum. Benim bisikletim olmasını istiyorum. Güzel masallar okumak isterim....ve boyacılık işini artık hiç yapmak istemiyorum. Oturup dinlenmek istiyorum. Orada güzelcene yatıp uyumak istiyorum. Kitaplar okumak istiyorum. Okulumu bitirirsem doktor olmak istiyorum. Hastaları iyi yapmak istiyorum. Dışarıda kar yağıyor üşüyorum”
A.G., belki şimdi hapistedir. En azından boyacılıktan kurtulmuş, değil mi? 

Yegâne umudunu cennete havale etmiş olan çocukların diyarında yaşamaktan mutlu musunuz, ey sevgili vatandaş, gururlu Türk? 

Kürt çocuklarının çocuklukları resmi kabul görmüyor. 

Onlara savaş esiri muamelesi daha uygun. Guantanamo’da olduğu gibi. Irak’ta olduğu gibi. 

Taş attıkları için, slogan bağırdıkları için devletin şefkatli kollarında, hapisanelerde büyümeleri sağlanacak. Yıllar sonra çıktıklarında ıslah olmuş, devlete millete yararlı birer birey olacaklardır mutlaka. 

Çocuk hakları konusunda umursamaz; suça yöneltilen çocukları özgürlüğünden mahrum bırakma dışında bir çare düşünemeyen Otoritenin bendeleri olarak utanmıyor musunuz? 

Çocuklarınızın başını nasıl okşuyor, enselerini nasıl kokluyorsunuz? 

Kendi çocuklarınızdan da mı utanmıyorsunuz?

Bu haber 2523 kere okundu.
Bu Habere Oy Ver :
Toplam 4 ziyaretçiden 5 puan
GÜNDEM ÜSTÜ
ANKET
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için oyunuzu kime verirsiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu/CHP
%34
Kadir Topbaş/AKP
%26
Ahmet Turgut/MHP
%6
Mehmet Bekaroğlu/SP
%11
Cevdet Tellioğlu/BBP
%5
Ahmet Vefik Alp/DSP
%2
Mehmet Dülger/DP
%2
Kararsızım
%14
YAZARLAR
Ana Sayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Anket | RSS
Haber Sitesi’de yayınlanan her türlü haber ve yazı kaynak belirtilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2009 Haber Sitesi
Yazılım : Medyasis